Anasayfa
Hakkımızda
Yayın Kurulu
Arşiv
Künye
İletişim
Ayın Konusu
Kongre Takvimi
Kitap Köşesi
Sağlık & Tıp Dernekleri
 
 
 
 
 
KONGRE HABERLERİ
 

53. TÜRK PEDİATRİ KONGRESİ

“ÇOCUK VE SANAT” TEMASIYLA GİRNE’DE DÜZENLENDİ

Türk Pediatri Kurumu 53. Pediatri Kongresi 14-18 Mayıs 2017 tarihleri arasında Girne’de düzenlendi. Her sene farklı bir tema ile gerçekleşen ve bu seneki sosyal teması ‘Çocuk ve Sanat’ olarak belirlenen kongrede, konusunda en yetkin hekimler pediatrideki öncelikli konuları ele alındı.

Kongre öncesi başlayan; Nöromusküler Hastalıklar, Romatoloji, Nefrolojide Pratik, Yenidoğan Sorunlarına Güncel ve Pratik Yaklaşımlar, Yenidoğanda Mekanik Ventilasyon, Hematoloji, Pediatrik Acil ve Yoğun Bakım Kursları ile çocuk hekimlerinin bilgileri güncellendi ve mezuniyet sonrası eğitimlerine katkı sağlandı.

 

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına katılan Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Vural, Türk Pediatri Kurumu Genel Sekreteri ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ve yönetim kurulu üyeleri, pediatri de sık karşılaşan kliniğe yansıyan önemli sorunlar hakkında bilgiler verdi.

Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Vural; ''Kongremizi 1800 hekimle 3 ayrı salonda gerçekleştirdik. Güncel pratiğimizde öne çıkan önemli konulardan;beslenme,astım,alerji, probiyotikler, Dvitamini,yeni doğan sorunları,sezaryen doğumlar,adelosan sorunları, sık hastalanan çocukların sorunları gibi sık karşılaştığımız konular ülkemizden ve farklı ülkelerden katılan konusunda en yetkin hekimlerle ele alındı ''dedi.

Türk Pediatri Derneği 1930’da kurulduğunu neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olduğunu belirten Türk Pediatri Kurumu Genel Sekreteri Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ise; ''Dernek olarak bizim 3 temel amacımız var. Her şeyden önce çocuk hekimlerinin derneğiyiz.  Çocuk hekimlerinin mezuniyet sonrası eğitimlerine katkı sağlamak temel hedefimiz. Diğer hedefimiz dünyada değişik platformlarda ülkemizi temsil etmek. Üçüncüsü ve en önemlisi çocukları ilgilendiren her konuda hastalıkları katkı yaparken  sadece çocuk hastalıkları değil, çocukların olduğu her alandan tecavüze, tacize uğradığında, kötü muamele gördüğünde de ses vermek. Bundan kendimizi sorumlu hissediyoruz'' dedi.

''YAZ AYLARINDA ARTAN BESİN ZEHİRLENMELERİNE DİKKAT! ''

Yaz dönemiyle birlikte hastalıkların artabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ailelere önemli uyarılarda da bulundu. 

''Yaz döneminin gelmesi ile birlikte mide barsak enfeksiyonları, virüs kökenli suyla bulaşan ishal ve kusma ile kendini gösteren hastalıklarda artış göstermektedir. Sağlıklı gıda ve çevreye ulaşmaya her zaman dikkat edilmesi gerekiyor ancak bu dönemde yediğimiz içtiklerimize biraz daha dikkat etmeliyiz. Besinlerin belli mikroplardan arınmış olması önemli. Meyvelerin yıkanmadan yenmesi, içme suyu kaynaklarının temiz olmaması, başta yumurta, tavuk, et gibi çok kolay bozulan besinlerin tüketimi, besin zehirlenmelerine yol açıyor ve yaz ayları için öncelikli sağlık sorunları olarak karşımıza çıkıyor.''

''2 YAŞ ÖNCESİ ÇOCUKLAR HAVUZA SOKULMAMALI''

''Eskiden çok sık gördüğümüz hepatit hastalığını artık eskisi kadar sık görmüyoruz. Anca küçük çocukların herkesin girdiği havuzlara sokulmaması gerekiyor.  Çünkü Hepatit aşısı 1.5-2 yaş sonrası yapılan bir aşı. Aşılanmadığında Hepatit A veya benzeri hastalıklar görülebiliyor. Klimalar bu dönemde çalışmaya başladı. Yaz döneminde kullanılan klimalardan bulaşabilecek lejyoner hastalığı da ciddi solunum hastalığına ve çok ağır pnömonilere yol açabiliyor. Yaz gripleri dediğimiz mikroplazma ile ortaya çıkan infeksiyonlar, baharla artan özellikle polen alerjileri astım bazen hayatı çekilmez hale getirebiliyor. Duyarlı kişilerin arı sokmalarına da dikkat etmeleri gerekiyor. Özellikle belli yörelerde yaşayan veya bulunanlarda arı  alerji varsa bazen ölümcül reaksiyonlar gösterebiliyor.'' 

''KIZAMIK, DİFTERİ GİBİ BÜYÜK BAŞARI SAĞLADIĞIMIZ HASTALIKLAR TEKRAR KARŞIMIZA ÇIKABİLİR''

''Son 10-15 yılda Türkiye’de sağlık alanında belki de gerçekleştirilen en önemli atılım, aşılama. Birçok Avrupa ülkesinden daha iyi aşı programına sahibiz. Hem rutin yapılan aşılar açısında çok iyi bir programa sahibiz, hem de %90-95 oranında aşılama oranı açısından iyi bir yerdeyiz. Son dönemde  aşılama ile ilgili endişemiz var. Yaşadığımız coğrafya sebebiyle son dönemde sürekli göç alıyoruz. Bu  göçlerle gelen  aşısız çocuklar var. Yaşanan ortamlar, aşısız çocuk çokluğu, beslenme bozuklukları, sefalet, enfeksiyon hastalıklarının artmasına ortam sağlıyor.''

''EN ÇOK KORKTUĞUMUZ, ÇOCUK FELCİ!''

''Ülkemiz çocuk felcinden arınmış durumda ve bu duruma gelmek için de çok büyük aşama kaydetti. Uzun yılladır çocuk felci yok. Halen de aşılamayı giderek artan bir önemle devam ediliyor. Çünkü korkuyoruz. Bu sadece çocuk felci değil kızmak, difteri gibi büyük başarı sağladığımız hastalıklar için de geçerli ve her an görülebilir. Sadece bizim çocuklarınıza değil, göçmenlerin sığınmacıların çocukların da aşılanması son derece önemli. Ülkemizin aşı programına girmemiş yeni aşılar var. Örneğin rotavirüs veya meningogok gibi. Zaman zaman medyada da gördüğümüz aşı karşıtı açıklamalar yapılıyor. Bu açıklamalar dünyanın her yerinde var. Otizm’e neden oluyor kaygılarıyla kafalar bulanıyor. Aşıların yararı yadsınamaz.''

''GEREKSİZ SEZARYEN BİRÇOK PROBLEME NEDEN OLUYOR''

Türkiye'de yapılan 100 doğumun 50'sinin sezaryen olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Vural, yeni doğanlarda başta solunum hastalıkları olmak üzere doğdukları andan itibaren gelecekte birçok hastalığa zemin oluşturduğunu söyledi.

 

''Sezaryen doğumlar 15-20 sene öncesinde %20 oranlarındaydı. Şimdi %50’ oranlarında. Bu durumla  çocuğun ileriki hayatında yaşayabileceği problemlerini,daha doğar doğmaz yaşatıyoruz demektir. Örneğin; Yeni doğanda geçici bir solunum problemini ortaya çıkabiliyor. Hiç problemi olmayacak çocuk sırf sezaryenle doğduğu için solunum sıkıntısı yaşıyor, hastaneye yatırılıyor, kuvözde kalıyor, infeksiyon olmasın diye antibiyotik tedavilerine maruz kalabiliyor.Normal doğumla hiçbir problemi olmayacak çocuğa gereksiz tedavi uygulamak durumunda kalıyorsunuz. Çünkü sezaryen doğumlarda çocuk steril şartlarda doğuyor. Normal doğan çocuklar annenin barsak florası ile birlikte birçok yararlı mikroplarla doğuyor. Sezaryen ile doğanlarda ise böyle olmuyor. Bunların ailelerin iyi bilmesi gerekiyor.

Ülkemizde 100 doğumun 50’si sezaryen olarak gerçekleşiyor. Dünya’nın başka bir ülkesinde bu kadar çok sezaryen doğum yok. Bu, fizyolojik bir şey değil. Bazı durumlarda veya bir takım endikasyonlar için tıbbi gereklilik varsa, bu çocuklar sezaryenle doğacaktır. Ancak bunun dışında başka tercihlerle yapılıyorsa örneğin; annenin isteği, doktor önerisi gibi kötü bir şey yapıyoruz demektir. Sağlık Bakanlığı bu konuda senelerdir bir takım polisiye yöntemlerle önlemeye çalışıyorsa da bu öyle duracak bir şeydeğil. Sonuçta anne-kadın doğumcu ile anlaşıyorsa yapacak bir şey yok. Bizim görevimiz bunun önemini anlatmak, normal doğuma yönlendirmek ve insanlarımızı bu konuda bilinçlendirmek.'' 

''YAKLAŞIK YENİ DOĞAN 130 BİN ÇOCUK, ASFİKSİ SEBEBİYLE GELECEKTE NÖROLOJİK PROBLEMLER YAŞAYACAK’’

Yeni doğan sorunlarına da dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Vural, Neonatal Resüsitasyon Programı (NRP)’nın önemine değindi: ''Yılda ortalama 1.3 milyon çocuk doğuyor. Doğumda problemli çocukları nasıl müdahale edeceğimiz, nasıl canlandıracağımız konusu bu kongrenin de önemli konularındandı. Bu çocuklar şayet doğumda oksijensiz kalacak olurlarsa, ileride çok ağır sekellerle nörolojik problemle karşılaşıyor. Buna Asfiksi diyoruz. Bu doğumdan biraz önce olabilir, doğumdan sonraki ilk saatlerde de çıkabilir. Sağlık Bakanlığı’nın  başarı ile uygulanan NRP- Neonatal Resüsitasyon Programı ile çok sayıda doktor, hemşire, ebe bu eğitimi aldı. Bu program ve bu konu önemli çünkü; yaklaşık 1.3 milyon doğan çocuktan %10’u yaklaşık 130 bin çocuk bununla doğuyor. Müdahale etmez iseniz sekelli olarak yaşayan çocuklar olacaklar. Bu program sayesinde bu çocuklara nasıl müdahale edileceği, standardize bir şekilde öğretiliyor ve çok basit birkaç işlemle 100 çocuktan 10 çocuğun 9’u tamamen normale dönüyor. Eğer müdahale etmez iseniz, oksijensiz kalmalarına bağlı nörolojik sorunlarla yaşamak zorunda kalıyor.''

 

''D VİTAMİNİ İÇİN EN İYİ KAYNAK GÜNEŞTİR AMA DOĞRU YARARLANMAK LAZIM''

Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Çocuk Alerji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emin Ünüvar anne adaylarında ve gebelerde D vitamini eksikliğinin, bebeklerde de D vitamini eksikliğine sebep olduğunu belirtti. Güneşin en büyük D vitamini kaynağı olmasına rağmen gelecekte deriye bağlı sorunlar yaşanmaması için, özellikle çocukların aşırı güneşten korunması gerektiğine de dikkat çekti.

''D Vitamini güneşin bize verdiği organik bir vitamin. Bize sadece ışını geliyor. Bu ışınlar yaşamımızda aydınlanma, ısınma, D vitamini sağlıyor ve en önemlisi biyoritm oluşturuyor. Bütün canlılar güneşe bağlı yaşar. Ultraviyole ışınının ABC diye 3 kısmı var. Bize gelen ışınlarda C dünyaya düşmüyor. A ve B ışını düşüyor. B ışını, D vitamini için önemli. Vücudumuzdaki bazı enzimlerle D vitaminimizi yapıyoruz. Canlılar içinde giyinen tek canlı, insan. Kapalı alanda yaşam ve çalışma şartları da D vitamini eksikliğine sebep. Bu yüzden sistemimiz olumsuz etkileniyor.Bu iş burada anne adaylarına düşüyor.

‘Anne sütü ile beslenen çocuklarda D vitamini takviyesine neden gerek duyuyorsunuz’ diye soruluyor .Annede D vitamini eksik ise, bebeğin de D vitamini eksikliği ile doğmasına sebep oluyor. D vitamini özellikle hamileliğin başlangıcında bebeğin oluşumu için gereklidir.''

''ŞİDDETLİ GÜNEŞ IŞINI BELLİ KANSERLERDE ARTIŞA SEBEP OLABİLİYOR''

''D vitamini sadece kemik için değerlendirilmemeli. D vitamini eksikliği kalp-damar sağlığı, kanserden önleyici etkisine, ileri yaşlardaki hastalıkların önlenmesine kadar birçok alanda rol oynayan değerli bir vitamindir. Güneşten gelen bu vitaminin zehirlenmesi olmaz. Hiç güneş görmeyen bir vücut, yüksek sıcaklıkta güneş altına çıktığında, eğer cilt yapısı açık tenli ise olumsuz etkileri oluyor. Güneş ışınları faydalı ama şiddetli güneş ışınına belli kanserlerde artışa bile sebep olabiliyor. Güneşten gelen bu vitaminin istediğiniz kadar alın, ama dikkatli olun. Yüksek güneş koruyucuların kullanılması sorunu tam çözmüyor. Koruyucuların kullanılması ile deri kanserlerinde azalma olmamıştır. Çünkü yüzde yüz korumuyor. Koruyucu kullanılıyor ama koruduğu düşünüldüğünden daha uzun sürede güneşte kalınıyor. Sonuçta;  Riskiniz yoksa güneşten yararlanın, mahrum kalmayın. Riskiniz varsa ona göre yararlanın. UV indeksi 1 ve 2 arasındaysa risk yok. 4-5-6 da çok yüksek risk yok ama 7 üstüne çıkarsa riskiniz yüksek.''

''ÖZELLİKLE ÇOCUKLARDA DAHA DİKKATLİ OLUNMALI''

Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emin Ünüvar güneş ve çocukların korunması hakkında şu uyarılarda bulundu;
‘’Çocukların cildi ince olduğundan güneş ışınlarından daha fazla etkileniyor. Risk daha fazla. İlk  6 ay güneş koruyucu kullanılması önerilmemektedir. 6 ay sonrası çocuklar için olan, mineralli güneş ışınlarını direkt yansıtabilen, suyun içinde de etkinliği olan kremlerden, en az 30 koruma faktörlü koruyucu kullanılmalıdır. Koruma faktör oranının artması başarıyı getirmez.30 koruma faktörü %95 korurken, 50 faktör %97 korur. Minimum 30 faktör için yeterli olacaktır. Çocukların kısa pantolonla kısa kollu bir giysi ile 40 dakika durması onun için yeterlidir.’’

 
 
 
21 Mayıs 2017

 

Copyright © populersaglikdergisi.com