Popüler Sağlık Dergisi   Popüler Sağlık Dergisi
 
Anasayfa
Hakkımızda
Yayın Kurulu
Arşiv
Künye
İletişim
Ayın Konusu
Kongre Takvimi
Kitap Köşesi
Sağlık & Tıp Dernekleri
Popüler Sağlık Dergisi
Reklam Vermek İçin
 
 
AYIN KONUSU
 
SESSİZ KATİL: HİPERTANSİYON!
KALP-DAMAR HASTALIKLARINDA ÖNEMLİ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU OLMAYA DEVAM EDİYOR.
 
 

Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği 2012 yılında yapmış olduğu PatenT-Türk Hipertansiyon ve Prevalans Çalışması sonuçlarını daha önce kamuoyu ile paylaşmıştı. SESSİZ KATİL olarak adlandırılan hipertansiyonu, ve PatenT2 sonuçlarını Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği Başkanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Şehsuvar Ertürk ile konuştuk.

PS: PatenT2 ve SALTurk2 çalışması değerlendirdiğinizde ne şekilde katkı sağladı?
PatenT2 çalışması hipertansiyon prevalans, farkındalık, tedavi ve kontrolünde ne kadar yol aldığımızı gösterirken, SALTurk2 çalışması da diyetle alınan tuzun miktarını ve gıda kaynaklarını öğrenmemizi sağladı. Derneğimizin gerçekleştirdiği çalışmalar sayesinde bugün ülkemizde hipertansiyon yaygınlığı, tedavisi ve kontrolüne ilişkin bilimsel verileri biliyor ve hastalarımızın tanı ve tedavilerini ülkemiz gerçeklerine göre şekillendirebiliyoruz.

PS: Hipertansiyon varlığından ne zaman söz edilmeli?

Hipertansiyon kişinin kan basıncını 140/90 mmHg üzerine çıkması demektir. Normal bireylerde kan, atardamar içerisinden geçerken damar çeperine bir basınç uygular. Bu da yaklaşık 12/8 dir. Eğer bu basınç çeşitli sebeplerle artar ve 14/9 yada daha da üzerine çıkarsa bu durumda hipertansiyon varlığından söz ediyoruz demektir.

 
   
Prof. Dr.Şehsuvar Ertürk

PS:Tansiyon ölçümü ne sıklıkta yapılmalı ?

Hipertansiyonunun tanı ve tedavisinde hasta hekim işbirliği oldukça önemlidir. Öncelikle hekimler olarak her hastalıkta olduğu gibi önlem yönünden yaklaşmalıyız olarak öncelikle bunun farkın varmalıyız. Hastamızda olup olmadığını bilmeliyiz. Hiç belirti vermediğinden bize gelen tüm hastaların kan basıncını mutlaka ölçümlemeliyiz. Vatandaşlarımıza düşen ise zaman zaman kan basıncını ölçtürerek kontrol etmeleri gerekir. Herkes doktora gidip kan basıncını ölçtürsün anlamında söylemiyoruz. Önerilen şudur; 40 yaşının üzerindeki her sağlıklı birey, belli aralıklarda kan basıncını da ölçtürmeli ve yılda bir kez hekim kontrolüne gitmeli.

 

 

PS: Risk hangi organlar üzerinde özellikle daha fazla?


Hipertansiyon toplumda özellikle de erişkin ve yaşlılarda oldukça sık karşılaştığımız sorun. Ülkemizde ortalama 3 erişkinden 1’i hipertansif. Çok sık ve çoğu zamanda hiçbir belirti vermeden süren ve devam eden bir hastalık. Bu sebeple de orta-uzun dönemde damar sistemi için risk oluşturuyor. Hipertansiyon eğer kontrol edilmez ve uzun süreli olursa böbrek, kalp-damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir, geri dönüşsüz hasarlara sebep olabiliyor. Kişide herhangi bir belirti olmasa da günün birinde bu hastalıktan organlar etkilenir ve organ yetersizlikleri ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların risk faktörlerinin başında hipertansiyon geliyor. Yani hipertansiyon önlenebilir, erken ölüm ve maliyet sebepleri arasında birinci sırada geliyor.

"Hipertansiyonunu Önlemede İlk Yapılması Gereken Yaşam Biçimi Düzenlemeleridir."


PS:Hipertansiyon riskini kontrol altında tutmak için hangi önlemler alınmalı ?

Hipertansiyonda bir risk faktörü sinsilesi vardır ve bu yönde önlem almalıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenme, aşırı kilolu olmamayı, aşırı tuz tüketmemeyi, sigaradan uzak durmayı , alkolü kısıtlamayı ve aktif hareketli bir yaşamı öneriyoruz. Bunlar yapılırsa hipertansiyonun gelişmesini ,bunun yanı sıra diğer kalp damar sağlığı risklerini de önleme şansımız olacaktır. Hipertansif isek, bir ilacın düşürebileceği kadar kan basıncını düşürme şansımız var. İlaç tedavisine yardımcı olmak için yaşam biçimimizi düzelterek kan basıncını daha kolay kontrol altına alabiliriz. Bu şekilde organ hasarları ve hipertansiyonun zararlarından önemli ölçüde korunmanız mümkündür.

PS:Genetik köken ve çevresel faktörler ne kadar etkiliyor ?

Ailesinde hipertansiyon öyküsü olanlarda sebebi bilinmeyen hipertansiyonun ortaya çıkması daha yüksektir. Ayrıca çevresel faktörlerin önemi çok fazla. Bunlarla mücadele ettiğimizde de hipertansiyonunun çıkışını engelleme şansımız var. Çıktıysa da daha kolay kontrol altına alma şansımız var. ne yazık ki çağımızdaki yaşam biçimi bizi aşırı yağlı, tuzlu ,hazır gıdalar, aşırı ekmek, hareketsiz yaşam , televizyon ve bilgisayar başında uzun zaman geçirmeler, sigara içme gibi risk faktörleri ile karşı karşıya bırakıyor.

Ps:Araştırma sonuçlarına göre hangi cinsiyet daha sık rastlanıyor?

Hipertansiyon 40 yaş üzerinden her iki cinste de artış gösteriyor. Geçmişte erkeklerde daha sık görülüyorsa da, son zamanlarda menopoz, kilo artışı ve hareketsizlikle birlikte kadınlarda daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Hatta son zamanlarda 13-14 yaşında sonra çıkabilir diyoruz. Adolesanlarda çıkan hipertansiyon altta yatan başka hastalıkların habercisi olabilir. Sağlıksız yaşam koşulları ile bağlantılı erken yaşlarda görülmesine sebep oluyor.

 

 

PS: Ani yükselen tansiyonda kişiler öncelikle strese bağlıyor. Stres gerçekten sebep mi yoksa başka sebepler de düşünülmeli mi ?


Hipertansif olan bir bireyde ilaç tedavisine uyumsuzluk ya da kontrolsüz tuz kullanımı ile birden çıkabilir. Gece tansiyon uykuda çıkabilir, sabaha doğru düşebilir. Hipertansif bir bireyde ani tansiyon artışları oluyorsa ,bu tedavi uyumsuzluklarından yada hipertansiyonun uzun süre kontrolsüz gitmesi ile ortaya çıkan örneğin bir böbrek yetersizliğini akla getirmek gerekir. Hipertansif olmayanlarda çıkıyorsa mutlaka böbrek damar darlığı yada yetersizliği veya diğer hormonal bozukluklarının olup olmadığı araştırmak gerekir. Bazı ilaçlar örneğin doğum kontrol hapları, oral kontraseptikler ve anti-romaztizmal ilaçlar vücutta su, tuz birikimi ile kan basınçlarına sebep olabilir. Stres az da olsa etkileyen faktör ise de en önemlisi tuz dur.

PS: Uygun dozlarda antihipertansif ilaç kullanılmasına rağmen dirençli hipertansiyon hastalarınının nelere dikkat etmesi gerekir?

Hipertansiyon tedavisinin başarıya ulaşmasında hastanın sorumluluğu çok önemli .En sık sebebi hastanın diyetine ve tedaviye uyumsuzluğudur. Bu durumda yapılması gereken tedaviye uyumu iyi değerlendirmek ve tuz kısıtlamasına özen göstermek. Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada %5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir; hipertansiyon mu önce, böbrek hastalığı mı önce bunu ayırmak zor olabilir.

PS: Böbrek-Hipertansiyon ilişkisinde ‘Katil- Kurban’ ilişkisi gibi dediniz. Bu ilişkiyi nasıl gelişiyor?


Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada %5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir.Hipertansiyon mu önce, böbrek hastalığı mı önce bunu ayırmak zor olabilir.

PS: Son olarak vermek istediğiniz bir mesajınız var mı ?


İnsanlar bulaşıcı olmayan hastalıklardan , bulaşıcı hastalıklardan, kaza ve yaralanmalardan ölüyor. Bu durumda önce doğru yaşamalıyız. Suyumuzu israf etmemeliyiz, açlıktan ve kötü beslenmeden ölümü engellemek için ekmeğimizi paylaşmalıyız, sağlıklı yaşamı benimsemeliyiz. Dengeli sağlıklı beslenmeli , aşırı kilolu olmamalı, tuzu kısıtlı kullanmalı, aktif olmalı, sigara ve aşırı alkolden uzak durmalıyız. Bunları yaparsak en azından erken ölümü ve maliyetleri azaltmış oluruz.

 
 
zeynep çetinkaya
 
Copyright © populersaglik.com